Türkiye’de DedeKorkut ve Keloğlan masalları, karikatürü de etkileyen mizahın ilk örnekleridir. Nasreddin Hoca ise, Selçuklu Sarayı’nın yıkılıp Osmanlı Sarayı’nın kurulduğu dönemdeki Anadolu'nun büyük uyanışının bir ürünü olup karikatürü etkilemiştir.
Karikatür Türkiye' de de Batı'dakine benzer bir gelişme gösterdi. Basımevinin kurulmasından bir süre sonra yayımlanmaya başlayan gazete ve dergiler zamanla örnek aldıkları Batı gazete ve dergileri gibi resimler bastılar. Fotoğrafın olmadığı dönemde bunlar elle yapılan çizimlerdi. Bu anlatım aracının kullanılmaya başlaması, onun doğal uzantısı olan karikatüre, yani çizgiyle mizaha yol açtı. Bir süre sonra da karikatürün toplumsal, özellikle de siyasal eleştiri amacıyla kullanılabilecek etkili bir araç olduğu görüldü.
Bugünkü biçimiyle karikatür Batı etkisi altındaki sanatlardan sayılmaktadır. Gene de bunların Türkiye'ye en az yabancı olanlarından biridir. Çizgiye dayanan anlatımı, minyatürden çarşı ressamlarının yapıtlarına kadar uzanan bir çizim geleneğine dayanmaktadır. Biçimlerdeki abartma Karagöz oyunu figürlerini anımsatmaktadır. Alay-hiciv-yergi bileşeni ise Türk mizah geleneğinden beslenmektedir.
Türk karikatür sanatının geç oluşmasının nedenini
Semih Balcıoğlu şöyle açıklamaktadır; "Osmanlı İmparatorluğunda dinsel etkilerle konulan yasak, ilk ve en önemli nedendir. Yasak nedeniyle sanatçılar, figürün dışındaki çizgi sanatlarına, yazı tezhip, çini, tahta oymacılık, maden süslemeleri ve mermer işçiliğine yönelmişlerdir. Batıya kapalı bir ulus oluşumuz, eğitimin tümüyle dinsel temellere bağlı oluşu, sanatçının doğrudan doğruya sarayın hizmetinde olmak zorunluluğu da karikatür sanatının gelişmesini engelleyen nedenler arasındadır”.
Türk karikatürü dört dönemde incelenir:
1.DÖNEM (BAŞLANGIÇ DÖNEMİ)
Karikatürün basılı yayınlara bağlı olması, gelişiminin de bu alandaki gelişmeleri izlemesine yol açtı. Jacques Caillol adlı Fransız'ın, 1831'de İstanbul'da ilk Taş Baskı Matbaasını kurmasıyla, halk resimleri basılmaya başlanmıştır. Bu halk resimlerinde karikatüre çok yakın olan öğeler, yani abartılmış davranışlar, gerçeküstü yaratıklar, hayvanlar görülmektedir (Aşıcıoğlu, 2001). 19. yüzyılın ortalarında, Tanzimat Fermanı'nın ilanından sonra Türk basın yaşamında başlayan canlanma, bu süreci hızlandırdı. Daha önce yapılmış ve özel çevrelerde elden ele dolaşan karikatürlerin varlığı bilinmekteyse de, ilk karikatür 1867'de İstanbul (önceki adı: Ayine-i Vatan) adlı dergide yayımlandı. Başlangıçtaki ikinci önemli isim olan “Terakki Eğlencesi” ise önceleri yazılarını süslemek için sayfalarına karikatürümsü resimler (vinyet) serpiştirmiş, sonraları ise tam sayfa karikatüre açılmıştır (5.2.1871) (Çeviker,1986). 23 Aralık 1869'da Teodor Kasap'ın Diyojen adlı ilk mizah dergisiyle karikatür bağımsız bir yayın ortamına kavuştu. Diyojen'de yayınlanmış imzasız ilk portre karikatür olan "Uzun Kulaklı Adam" tasviri halk arasında büyük ilgi toplamıştır (23.11.1871).
.
.
(Uzun Kulaklı Adam - Kaynak: Karikatür ve Mizah Müzesi)
Bu portre, o günün tanınmış bir başyazar ve milletvekili olan Garabet Panosyan’ı anımsatacak şekilde kulakları bir eşeğin kulaklarına benzetilerek çizilmiştir. Bir Türk tarafından çıkarılan ilk gülmece dergisi ise, kurucusu Çaylak Mehmet Tevfik (1843-1892) olan, "Çaylak" tır. Osmanlı-Rus savaşı başlamadan yayınlanan bu dergide savaş mizahının güzel örnekleri verilmiştir. Ali Fuat Bey, Çaylak Dergisinin tek karikatürcüsüydü (Kuramsal ve Uygulamalı Karikatür, 1998, Atila Özer). Bu dergileri başkaları izledi.
Bu dönemin karikatürcüleri arasında;
Nişan Berberyan,
Tınghır,
Santr,
Opçanadassis,
Ali Fuat Bey
gibi adlar vardı. Karikatürden bir anlatım aracı olarak yararlanıldığı bu ilk dönemin birinci bölümü oldukça kısa sürdü. 1878'de II. Abdülhamid meclisi kapatınca ülkede karikatür yayını da durdu. Abdülhamit karikatürden hoşlanmazdı. 1908'e değin süren bu duraklama döneminde karikatür İttihat ve Terakki muhalefetinin Avrupa'da II. Abdülhamid'e karşı mücadelesinin bir öğesi olmaktan öteye geçmedi. Karikatürler genellikle
imzasız ya da takma adla yayınlanmış, konuları ise daha çok Abdülhamit ve yönetimi olmuştur (Kuramsal ve Uygulamalı Karikatür, 1998, Atila Özer).
Türk karikatürünün başlangıç dönemindeki ikinci bölüm II. Meşrutiyet'le gelen özgürlük ortamına rastlar. Bu dönemde mizah dergilerinin sayıca çoğalması, karikatürün de öne çıkmasını sağladı;
Sedat Nuri (İleri),
Scarselli,
A. Rigopulos,
gibi karikatürcüler yetişti. Bu grubun yeni denemelerine karşı
Mehmet Baha,
Halit Naci,
Münir Osman,
Cevat Nuri
-Ressam İzzet Ziya beyin çizgileriyle Cemil Cem (1882-1950)-
Türk karikatürünün bu ilk döneminde çizimler gerçekçi resimler gibiydi. Mizah daha çok karikatürlerin altına konan yazılı anlatıma yükleniyordu. Abartıyı sağlamak için düzenleme ve çizim özelliklerine önem veriliyordu. Önce bir fıkra düşünülüyor, sonra o fıkraya uygun çizimler yapılıp yazı ekleniyordu. Altyazılarda açıklamalar, karşılıklı konuşmalar yer alıyor, çizimde gösterilen figürlerin üstüne de kim ya da ne oldukları yazılarak açıklanıyordu.
2. DÖNEM (KLASİK KARİKATÜR DÖNEMİ)
Atatürk Devrimleri ile birlikte, her alanda olduğu gibi Türk karikatüründe de büyük bir ilerleme görüldü (Aşıcıoğlu,2001). Cumhuriyet'in ilanıyla başlayan ikinci dönemin ilk yıllarında bir durgunluk görüldüyse de 1928'de yeni Türk alfabesinin benimsenmesiyle basının canlılık kazanması, okur-yazar sayısının artması karikatürü de olumlu yönde etkiledi. Türk karikatürünün en ünlü adları bu dönemde ortaya çıktı. Karikatürün gazetelere yerleşmesi, ilk çizgi romanların yapılması, ilk karikatür albümlerinin yayımlanması, ilk karikatür sergilerinin açılması, ilk çizgi film denemeleri yaklaşık II. Dünya Savaşı'nın sonuna değin süren bu dönemde oldu.
Ramiz Gökçe,
Ratip Tahir Burak,
Kozma Togo,
Salih Erimez,
Orhan Ural,
Necmi Rıza Ayça,
Sedat Nuri İleri,
Abidin Dino,
Zahir Güvemli,
Fikret Mualla,
...
Türk karikatürü bu dönemde kendine özgü bir üslup yarattı. Çizimler oranlarıyla ve uyandırdıkları derinlik duygusuyla resmi andırmaktan çıktı; insanların yanı sıra hayvanlar, bitkiler ve nesneler de karikatürize edilmeye başladı, örneğin İstanbul evleri devriliverecekmiş gibi öne eğik yapılır oldu. İlk döneme göre çizgi yalınlaştı. Gene de karikatürler, mizahın dayandığı olayın anlatılmasına katkısı olmayan ayrıntılarla doluydu. Mizah çoğu kez yazılı anlatıma dayanıyor, ama yazıda da bir yalınlaşma görülüyordu. Olayın geçtiği yeri ya da olaya karışan kişileri anlatan sözcükler ortadan kalktı; çizimin açıkça gösterdiği şeyler yazıda yinelenmez oldu. Karikatürde yalınlaşmaya gidilmesinin önemli bir nedeni de karikatürlerin günlük olarak üretilmeye başlamasıdır. Bu durum çizerlerin ayrıntılardan uzaklaşarak yalın bir anlatıma başvurmalarını zorunlu kılmıştır. Buna karşın, espriyi, düşünceyi ileten halen yazıdır.İlk yazısız karikatür denemelerini yapan da, yine dönemin en önemli sanatçısı Cemal Nadir'dir.
Bu dönemde karikatür diline bazı simgeler de katıldı. Örneğin dünya bir koca kafa gibi çiziliyor, ülkeler hayvanlar ya da klişe tiplerle anlatılıyor, miğferli bir Eski Yunan askeri savaşı, ağzında zeytin dalı tutan güvercin barışı temsil ediyor, şaşıran adamın şapkası uçuyor, uçuşan yıldızlar can yanmasını belirtiyordu. Bir bölümü yabancı karikatürlerden alınmış olsa da bunlar, Türk karikatürcülerinin kullandığı, Türk izleyicisinin anladığı ortak dilin öğeleri oldu.
Bu dönemin önemli gelişmeleri arasında, Sedat Simavi tarafından 1922’ de “Güleryüz” adlı mizah dergisinin çıkarılması da vardır.
1921 de ise Refik Halit (Karay) Aydede mizah dergisini yayınlamaya başlamıştır. Bu dergide
Ratip Tahir,
Münif Fehim,
Salih ve Yusuf Ziya
gibi imzalar yeralmıştır (Kuramsal ve Uygulamalı Karikatür, 1998, Atila Özer).
Cemal Nadir’den sonra dönemin diğer önemli ismi, Ramiz Gökçe (1900-1953)'dir. 1922'den 1977'e kadar süren, en uzun soluklu dergi olan "Akbaba" Cemal Nadir’in yönetiminde, Yusuf Ziya Ortaç tarafından yayınlanırken, Akbaba'ya rakip bir dergi olan "Karikatür" ise Sedat Simavi tarafından, Ramiz Gökçe'nin yönetiminde yayınlanmış ve her iki dergi de gençler için okul niteliğinde olmuştur (Aşıcıoğlu,2001). Akbaba’da, Ramiz Gökçe, Necmi Rıza Ayça ve Kozma Togo'nun karikatürleri görülmektedir. Bu dönemde Cemal Nadir'in çıkardığı “Amcabey” ve Ramiz Gökçe’nin çıkardığı “Mizah” adlı dergiler de önem taşımaktadır (Kuramsal ve Uygulamalı Karikatür, 1998, Atila Özer)..
1938 yılında Atatürk'ün ölümüyle CHP ve İnönü dönemi başlar. Bu dönemde karikatürcüler politik konuları iyice bırakırlar. Daha çok belediye hizmetleri ile ilgili karikatürler görülür. İkinci dünya savaşı sırasında Türkiye savaşa girmediği halde karikatürcüler ilgi çekici savaş karikatürleri çizmişlerdir. Artık Türk basınında savaş, barış, azrail, Hitler, Mussolini, Nazi askerleri, top, tüfek, bomba konulu pek çok karikatür görülmeye başlamıştır (Öngören, 1984).
3.DÖNEM (ÇAĞDAŞ KARİKATÜR DÖNEMİ) 1950-1970
Türk karikatürünün üçüncü dönemi, yaratıcılarının bir bölümünün 1940'ların ortasında, hatta başında karikatüre yönelmesine karşın 1950'de başladı. Türkiye'nin II. Dünya Savaşı'ndan sonra yeniden dışa açılması, siyasal ve ekonomik açıdan liberalleşmesi, 1946’da çok partili siyasal yaşamı ve yeni ekonomik politikaları benimsemesiyle birlikte basın yayın alanında da bir canlanma ve çeşitlenme görüldü. Yeni gazete ve dergilerin çıkması, eskilerin kendini yenilemeye çalışması, bunların Batı, özellikle de Amerikan örnekleri göz önüne alınarak yapılması, Türk çizerlerine karikatür, resimleme, çizgi roman gibi konularda yeni çalışma alanları açtı. Örneğin, Sabahattin Ali ve Aziz Nesin'in yönetiminde, özgürlükçü ve demokrasi yanlısı "Marko Paşa" dergisi çıkmış ve o zamana kadar hiçbir derginin ulaşamadığı bir tiraja ulaşmıştır (Aşıcıoğlu,2001). Beş yıl yayınlanan Marko Paşa tek parti dönemine karşı tutumuyla halkın ve özellikle aydın kesimin sevgisini kazanmıştır. Karikatürcü Mim Uykusuz ile Marko Paşa tirajını 60 000 gibi o günlerde inanılmaz bir sayıya ulaştırmayı başarmıştır (Kuramsal ve Uygulamalı Karikatür, 1998, Atila Özer).. Bu dönemde Türk karikatürü yenilenip çağdaşlaşmaya başlamış, çalışmalarını uluslararası düzeyde kabul ettiren sanatçılar yetişmiştir. Karikatürcü sayısında da büyük artış gözlenmiştir;
Turhan Selçuk,
Ferruh Doğan,
Ali Ulvi Ersoy,
Nehar Tüblek,
Semih Balcıoğlu,
Altan Erbulak,
Eflatun Nuri Erkoç,
Mustafa Eremektar (Mıstık),
Oğuz Aral,
Selma Emiroğlu,
Güngör Kabakçıoğlu,
Bedri Koraman,
Şadi Dinççağ,
Nihat Bali
bu dönemle özdeşleşti. Onları daha genç kuşak olan
Yalçın Çetin,
Tonguç Yaşar,
Erdoğan Bozok,
Tan Oral,
Nezih Danyal,
Ferit Öngören,
Tekin Aral
izledi.
Cemal Nadir'in öğrencisi olan Selma Emiroğlu ilk kadın karikatürcüydü. Sinan Bıçakçıoğlu, Orhan Enez gibi bazı başarılı çizerler daha sonra bu alandan çekildi; Suat Yalaz çizgi romana yöneldi. Bedri Koraman magazin karikatürleriyle adını duyurdu. Eflatun Nuri Erkoç, Mustafa (Mim) Uykusuz, Şadi Dinççağ eski anlayıştan yeniye geçerken Necmi Rıza Ayça, Sururi Gümen ve Hüseyin Mumcu eski çizgiyi sürdürdü.
Bu dönemin bazı önde gelen temsilcileri günümüzde de yapıt vermeyi sürdürmekte, ayrıca pek çok genç karikatürcü günümüzde de bu dönemin ustalarının ilkelerini uygulayan yapıtlar vermektedir.
Bu dönemdeki en büyük değişiklik biçimsel alanda görüldü; dünyada yaşanan yazısız karikatür akımının Türkiye'yi de etkilemesiyle 1950 yılında, o günün genç Türk karikatüristleri, bu ekolden etkilenerek, "Çizgide Mizah" veya "Grafik Mizah" akımını yaygınlaştırmak için biraraya gelmişlerdir (Aşıcıoğlu,2001):
Çağdaş eğilimlere paralel gelişmeler bir süre sonra karikatürün çizgiyle gülmece yapma sanatı olarak tanımlanmasına yol açmıştır. Karikatür çizgisi hızla yalınlaştı ve çizimler gülmeceye katkısı olmayan arka planın ayrıntılarından ve resimsel özelliklerden kurtularak yazısız anlatımlar daha çok önemsenmeye, mizahın ağırlığı çizime kaydırılmaya başlandı. Karikatürün "çizgiyle mizah yapma sanatı" olarak tanımlanması yazının bütünüyle kaldırılabileceği düşüncesini yansıtıyordu. Bunlara koşut olarak artan çizim yükünü karşılayabilmek içinse çizgide belli bir tutumluluk gerekiyordu. Bu gelişme biraz ABD'li Steinberg'in yapıtlarının tanınmasının, biraz da bir önceki kuşağın çizgisine tepki duyulmasının sonucuydu.
Türk karikatüründe çok önemli yer tutan bu dönemde Cemal Nadir ve arkadaşlarının sevdirdiği sanat, 1950 kuşağı tarafından yaygınlaştırıldı. Türk karikatürü kendini uluslararası alanda da kabul ettirmeye, Türk karikatürcülerin yapıtları yabancı basında yer almaya, yurtdışındaki yarışmalarda ödüller kazanmaya, karikatürleri albümlere, müzelere alınmaya başlanmıştır. Karikatür, onun ne olduğu ve ne olması gerektiğine ilişkin ilk kez bu dönemde kuramsal bir temele oturtulmaya çalışıldı. Usta çizerler resimlendirme, canlandırma sineması diye de anılan çizgi roman, çizgi film, afiş, kitap kapağı, tebrik kartı gibi alanlarda da yapıtlar verdi.
1950 - 1960 yılları arasındaki çok partili dönemde yayınlanan Tef dergisi; yazar ve çizer yönünden önemli bir zenginlik göstermektedir. Karikatürcülerin bu dönemde çizgileri farklılaşmaya başlamış, üslup arayışları artmıştır. Dönemin çizerleri artık yabancı yayınları ve çizerleri daha yakından izleyebilmişlerdir (Kuramsal ve Uygulamalı Karikatür, 1998, Atila Özer).
Üçüncü dönemin ikinci on yılında, 1960’dan sonra karikatürde bir duraklama görüldü. Sanatçıların anlatım açısından yenilikler getirmeyişinin yanı sıra okuyucu ve izleyici de karikatüre daha az ilgi göstermeye başladı. Mizah dergilerinin sayısı azaldı. Gazete ve dergiler yalnız yurtdışından alınan karikatürleri ve adını duyurmuş bir iki Türk sanatçısının yapıtlarını yayımlıyor, genç sanatçıların çalışmalarına fazla şans tanımıyordu. Duraklamaya neden olan etkenlerden biri karikatürün giderek soyut bir grafik sanat düzeyine gelmesi, anlatımını karmaşık simgeler ve çizim teknikleriyle iletir olmasıdır. Karikatür “çizgiyle gülmece yapma sanatıdır” düşüncesi yerini, “karikatür güldürmez düşundürür” düşüncesine bıraktı, gülmecesi sınırlı bu yaklaşım da geniş izleyici kitlesi tarafından benimsenmedi. Konuya da anlatım yolu bulamayan karikatürcüler güncel olayları resimlemekten ileri geçemeyen yapıtlar üretir oldular (Wikipedia). 1950 kuşağı karikatürcüleri ya reklamcılık, çizgi roman, çizgi film, resimlemecilik, tanıtmacılık gibi el becerilerini kullanabilecekleri uğraşlara yöneldi ya da bu alandan çekildi. Ferruh Doğan, Ali Ulvi Ersoy, Bedri Koraman, Eflatun Nuri, Orhan Büyükdoğan, Mıstık, Oğuz Aral, Yalçın Çetin, Tonguç Yaşar, Nihat Bali, Turhan Selçuk ve Tan Oral çizgi film konusunda başarılı yapımlar gerçekleştirdi. Bazıları da tiyatroyu, sinemayı seçti. Çizmeyi sürdürenlerin bir bölümü o dönemin yayın yaşamında önemli yer tutan siyasal dergilerde çalışarak toplumcu düşünceleri destekledi. 1961 yılında işsiz kalan pekçok çizere Akbaba dergisi sayfalarını açmıştır. Bu dönemde karikatürcülerin katkıda bulunduğu çizgi roman alanında Önemli ilerleme görüldü.
Bu dönemin önemli olayları arasında, 1969’da Karikatürcüler Derneği’nin kurulması vardır. Böylece yeni karikatüristler yetişmiş, karikatür etkinlikleri arttırılmış, Türk karikatürü uluslararası arenada daha güçlü, daha örgütlü şekilde yerini almıştır.
Karikatürcüler Derneği'ni ziyaret etmek için aşağıdaki linke tıklayınız:
http://www.karikaturculerdernegi.com
Karikatürcüler Derneği'ni ziyaret etmek için aşağıdaki linke tıklayınız:
http://www.karikaturculerdernegi.com
4.DÖNEM (YENİ KARİKATÜR DÖNEMİ)
1970 sonrasını kapsar. 1960'dan sonra yazısız karikatür halkın genel eğilimine ters düşmeye başlamıştır. Çünkü; 1960 ihtilalinden sonra, siyasi karikatür yasaklanmış ve çizerler için ele alınabilecek tek konu "evrensel boyutta insanın trajedisi" olmuştur. Halk, bu konuları sevmediği gibi, salt çizgiyle tanımlanan mesajları da anlayamamış ve yazısız karikatürlerden uzaklaşmıştır. Sözün, gündelik yaşamın, sıradan olayların, cinselliğin dışlandığı, rengin ve yazının yok sayıldığı, sadece çizginin ve yalınlığın egemen olduğu Türk grafik mizahı 1960'larda, halkla arasındaki uçurumdan dolayı, etkinliğini yitirmiştir (Aşıcıoğlu,2001).
1970 yılından sonra Türkiye'de büyük değişimler başlamış, kırsaldan kentlere büyük bir göç başlamış, TV yaygınlaşmış, yazılı basın yeni teknolojilerle tanışmıştır. Ayrıca 1971 Askeri Darbesi, bazı aydınların kendilerini ve Türk toplumunu yeniden gözden geçirip, keşfetmeye başlamalarına neden olmuştur (Sipahioğlu 1999:226). Dolayısıyla 1970'lerin başından günümüze değin gelen dördüncü ve son dönemin başında karikatür kendini yenileme sürecine girmiştir. biraz da 1960'lardaki deneyimin etkisiyle karikatürde çizgi romana özgü anlatım biçimleri kullanılmaya başlandı. Böylece bu dönemde karikatürün gördüğü ilgi gittikçe arttı; bir anlatım, bir dışavurum aracı olarak kullanılması beklenmedik boyutlara vardı. Karikatür bu ivmeyi Oğuz Aral yönetiminde yayımlanan Gırgır'la kazandı. Bir mizah dergisi olmanın dışında da önem taşıyan Gırgır l980'lerin sonunda 500 bini geçen tirajıyla, gelmiş geçmiş en başarılı yayınlardan biri, ABD'de çıkan MAD ve SSCB'de çıkan Krokodil' den sonra dünyanın en çok okunan üçüncü mizah dergisi durumuna geldi. Aynı zamanda bir okul işlevi görerek okuyucular arasından çıkan genç yeteneklere ortam sağladı. GırGır soyut ve dolaylı anlatım yerine, çizgi romana özgü anlatım tekniklerini getirerek bu dönemi biçimlendirdi. Oğuz Aral yetiştirdiği genç karikatürcülerle söze, sözcük oyunlarına dayanan çarpık kentleşmenin yarattığı arabesk tiplerin, okul yaşamının, TV dizilerinin, reklam kampanyalarının, sporun, sinemanın, (çoğunlukla çizgiroman biçimiyle) alayından türetilen güncel bir mizah yarattı. Gırgır mizahı; toplu olarak hazırlanan mizah gazeteciliğinin örneğidir (F. Doğan, 1984).
Özden Ögrük,
Latif Demirci,
Hasan Kaçan,
Behiç Pek
derginin önde gelen adlarından oldu.
Engin Ergönültaş,
Can Barslan,
Mehmet Çağçağ,
Tuncay Akgün
aynı anlayışı daha sonra Mikrop, Fırt, Çarşaf, 1990 lı yıllarda Limon (sonradan Leman), Pişmiş Kelle, Deli, Avni, Dıgıl, Hıbır (sonra H B R Maymun), Ustura, Şebek gibi dergiler de sürdürdü. Usta portre karikatürcülüğüyle öne çıkan Tekin Aral, 1950 kuşağı karikatürcülerinden sayılmasına karşın yeni akıma kendini uydurmuş ve Türkiye’nin o yıllarda büyük gülmece dergilerinden olan Fırt’ı yönetmiştir.
ise bir sonraki çizer kuşağının temsilcileridir.
Bu dönemde kadın çizerlerin de sayısı çoğalmıştır. En başarılı olanlarından biri Çılgın Bediş adlı çizgi romanın yaratıcısı Özden Ögrük'tür.
Ayrıca karikatüristliğin yanı sıra mizah yazarlığı yapan isimler de görülmüştür:
gibi isimler hem çizer hem de yazar olarak tanınmıştır (Wikipedia)..
Bu dönemin en belirgin özelliği sözlü-yazılı mizah geleneğinin çizgiye uyarlanması, başka bir deyişle yazının karikatüre geri getirilmesiydi. Ama bu yapılırken resimlendirilmiş fıkralara ya da gülünç olduğu sanılan altyazılı çizimlere dönülmedi. Oğuz Aral ve Tekin Aral gibi çizgi roman deneyimi olan çizerler öncülüğünde yazı, konuşma balonları içine alındı; çizgi romana özgü bu yöntemle hem karikatüre yeni bir devingenlik kazandırıldı, hem de resimle yazı arasında yeni bir bütünleşme sağlandı. Mizah anlayışında da gelişme görüldü. Daha önceki dönemlere özgü kime yöneltildiği belli olmayan ince iğnelemeler yerini, hızlı kentleşmenin doğurduğu çelişkileri, davranış bozukluklarını, doğrudan sokaktaki Türk insanını konu alan bir mizaha bıraktı. Bir değerlendirmeye göre, Gırgır bir bakıma Aziz Nesin'ın mizah edebiyatında yaptığını karikatür ve çizgi romanda gerçekleştirdi. Bu karikatür anlayışı 1988' de yayımlanmaya başlayan Hıbır ile Oğuz Aral'ın Gırgır'ın el değiştirmesi üzerine çıkarmaya başladığı Avni'de de (1989) sürdürüldü.
Son dönemde ortaya çıkan bir başka gelişme de, Dıgıl (1989) ve Joker (1992) gibi çizgi roman ağırlıklı dergilerin yayımlanması oldu.
70'li yıllar, aynı zamanda; "...tarihinde ilk kez karikatürcüler arasında grafık-mizah'ın temelde ne olduğunun tartışıldığı, bu tartışmaların bir ideolojik çatışmaya dönüştüğü ve sonunda çizerlerin Dernekçiler ve GırGırcılar olarak iki karşıt kampa ayrıldığı yıllardır .* (Sipahioğlu 1999:177). Günümüzde, yazısız karikatür yapan birçok sanatçı, Karikatürcüler Derneğinin etkinlikleri, sergi ve yarışmalarıyla kendini tanıtma fırsatı bulmaktadır. Ayrıca, Nezih Danyal tarafından 1994'de kurulan Karikatür Vakfı ile yazısız karikatür için genç çizerlerin yetişmesine önayak olmaktadır. Bu dönemin önemli olayları arasında 1975'te Karikatürcüler Derneği’nin girişimiyle İstanbul Belediyesi tarafınan İstanbul Tepebaşı'nda Türkiye'nin ilk Karikatür Müzesinin kurulması da sayılır.
(Karikatür ve Mizah Müzesi hakkında ayrıntılı bilgi için http://www.mizahvecizgi.com/muze_orta.php?subaction=showfull&id=1165700824&archive=&start_from=&ucat=35 adresini ziyaret ediniz)
Bugün Türkiye'de karikatür pek çok izleyicisi ve uygulayıcısıyla gerçek anlamda gözde bir sanat durumundadır. Karikatürcüler Derneği bünyesinde veya dernekten bağımsız olarak yazılı veya yazısız karikatür çizen bir çok Türk karikatür sanatçısı bulunmaktadır.
Karikatürcüler Derneği üyelerinden bazıları için dernek sitesi ziyaret edilebilir:
Günümüzde karikatür, teknolojideki gelişmelerden de hayli etkilenmektedir. İnternetin ve sosyal medyanın yaygınlaşmasıyla, dünya çapında sanatçılar hem birbirlerini ve eserlerini daha yakından tanıma, hem de daha çok sayıda sanat severe ulaşma imkanı bulmuşlardır. Diğer yandan bu gelişmeler, nitelikli sanat eserlerinin ağlardaki imge kalabalığı arasında boğulmasına, diğer şeylerle birlikte, onlar gibi hızla tüketilebileceği algısının oluşmasına yol açabilir. Bilgisayar teknolojilerinin gelişmesi, bir çok yeni yazılımın piyasaya sürülmesi, karikatürün geleneksel yöntemler dışında, dijital ortamda da üretilmeye başlamasına olanak vermiştir. Kimi çizerler geleneksel yöntemleri kullanmayı tercih ederken, kimileri ise yaratıcılıklarını tatmin etmeye daha çok hizmet edeceğini düşündükleri teknolojilere de başvurmayı uygun bulmaktadır (Burak Ergin).
(Kaynaklar: Ana Britannicca, parantez içinde belirtilen alıntıların ve kişisel görüşlerini kişisel görüşlerimin derlemesiyle tarafımca oluşturulmuştur.)
-SON-
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder